Herkesin Severek Okuyabileceği Kitaplar 2
Tavsiye Kitaplar Listesi - 2
11.Uçurtma Avcısı
Afgan asıllı Amerikalı Yazar Khaled Hosseini’nin kaleme aldığı Uçurtma Avcısı, yüreklere işleyen hikayesiyle yayımlandığı günden itibaren en çok satan romanlar arasında yer alıyor. 2003 yılında İngilizce olarak yayımlanan eser, yazarın hayatından izler taşıyor. Roman, uzun yıllardır siyasi karışıklıklar ve savaşlarla gündeme gelen Afganistan’daki insanlık dramına dikkat çekiyor.
Konusu arkadaşlık üzerine kurulmuş olan Uçurtma Avcısı, insanlığa ait ortak duygularla tüm dünyayı kucaklıyor. Eserinde dostluk bağlarının yanı sıra baba sevgisi, fedakarlık, yalan ve ihanet gibi konuları da ustalıkla işleyen yazar, okurlarını ülkeler ve zamanlar arası bir yolculuğa çıkarıyor. Uçurtma Avcısı, sahip olduğu evrensel tema ve erdem dolu mesajı ile ömür boyu unutulmayacak bir ders niteliği taşıyor.
Uçurtma Avcısı’nda, birlikte büyüyen Emir ve Hasan adlı iki çocuğun hikayesi anlatılıyor. İki çocuk, ait oldukları sınıflar bakımından birbirinden çok farklı şartlarda büyüyor. Emir’in babası, Afganistan’ın varlıklı ve tanınmış kişileri arasında yer alıyor. Hasan’ın babası ise Emir’in babasının yanında hizmetkar olarak çalışıyor.
Hasan Emir’e koşulsuz şartsız bir sevgi ve bağlılık duyarken, Emir onu sürekli aşağılıyor. Bir gün Uçurtma Şenliği’nde Hasan’ın Emir’i mutlu etmek için yaptığı bir fedakarlık, çok kötü bir olayla sonuçlanıyor. Emir ise bu olaya şahit olmasına rağmen müdahale etmek için adım atmıyor. Dahası, Hasan’a karşı düşmanca tavırlarına devam ediyor.
Afganistan’da Sovyet işgalinin başlamasıyla bölgede yaşayan birçok kişi gibi Emir ve babası da ABD’ye göç ediyor. Burada babasıyla birlikte eski hayatından daha yoksul bir halde yaşayan Emir, Hasan’a yaptığı eziyetler yüzünden sürekli vicdan azabı çekiyor. Ve günün birinde Hasan’a dair bir haber alıp apar topar Afganistan’a dönüyor. Emir’in burada öğrendikleri ise hikayenin akışını baştan sona değiştiriyor.
12.Beyaz Zambaklar Ülkesi
Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eserinde Petrov, 20’nci yüzyılın başında Finlandiya’nın Rusya’ya karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini tüm yönleriyle ele alıyor. Kitap; bataklık bir bölgenin, üzerinde beyaz zambakların açtığı güzel bir alana dönüştürülmesini hem gerçek hem de sembolik yönüyle anlatıyor.
Bugün dünyanın gelişmiş ülkelerinden olan Finlandiya’nın sahip olduğu refah ve kültür düzeyi, halkının çalışkanlığı ve azmine dayanıyor. Fin halkının kurtuluşunu ve yükselişini sağlayan ortak bilincin oluşturulmasında ise Snellman büyük rol oynuyor. Romanda Finlandiya’nın gelişimi, 1806 ila 1881 yılları arasında yaşayan Finlandiyalı filozof ve devlet adamı Johan Vilhelm Snellman’ın ağzından anlatılıyor.
Ülkenin önce eğitim sisteminden başlayarak her alanında iyileşme sağlamak için çalışan Snellman, tüm ülkenin seferber olmasında öncülük ediyor. Aydınlardan devlet adamlarına, din adamlarından ordu mensuplarına, çiftçilerden halkın çeşitli tabakalarına kadar herkesin yer aldığı bir kalkınma hamlesi başlatıyor. O dönemki faaliyetlerinden dolayı “Halk Öğretmeni” unvanı alan Snellman, bugün dahi dünyanın en iyi eğitim sistemi olarak değerlendirilen Finlandiya Modeli’nin kurucusu konumunda yer alıyor.
13.Kürk Mantolu Madonna
İlk baskısı 1943 yılında yapılan Kürk Mantolu Madonna, günümüzde halen en çok ilgi gören ve satılan kitaplar arasında bulunuyor. Basıldığı günden bu yana 1 milyondan fazla satan kitap üzerine, birçok araştırma ve inceleme yapılmış, hakkında tezler yazılmış, fakat bu başarısının sırrı tam olarak çözülememiştir. Onu bu kadar özel kılan ve hala konuşuluyor olmasındaki en büyük pay, tabii ki Sabahattin Ali’nin usta kalemi ve başarılı ruh tahlilleridir.
Konusu ile adından sıkça söz ettiren eser, Türk edebiyatının da en önemli romanları arasında gösteriliyor. Psikolojik bir anlatı olarak da ifade edebileceğimiz roman aslında üç ana tema etrafında şekilleniyor: Aşk, yalnızlık ve yabancılaşma. Kürk Mantolu Madonna, daha çok bir aşk hikayesi olarak görünse de romanda aslında bir insanın yalnızlaşma sürecine ve giderek topluma yabancılaşmasına şahit oluyoruz. Psikolojik tahliller çerçevesinde bu yabancılaşma ve yalnızlık duygusunu Sabahattin Ali o kadar iyi anlatıyor ki, okurken bize bu hisleri adeta yaşıyormuşçasına hissettiriyor.
Hüzünlü bir aşk öyküsü olan Kürk Mantolu Madonna, iki hikayeden oluşan bir anlatıma sahip. İlk hikayede Rasim adlı karakterin iş bulması ve Raif Efendi ile tanışması anlatılıyor. Kimseler ile konuşmayan sessiz sakin Raif Efendi’yi gözlemleyen ve onu daha yakından tanımak isteyen Rasim’in anlatımı ile Raif Efendi’yi dinliyoruz. Onun neden bu kadar yalnız ve topluma yabancı olduğunu ise kendisinin kaleme aldığı siyah kaplı defter aracılığı ile ikinci hikayede öğreniyoruz. İkinci hikaye Raif Efendi’nin kimselere söylemediği ve anlatmadığı bir aşk hikayesi ile başlıyor. Gençlik yıllarına gittiğimiz bu defterde Raif Efendi’nin Almanya’da bir resim sergisinde Maria Puder ile tanışması ve sonrasında birbirlerine aşık olmasının hikayesi içinde bir anda kendimizi buluyoruz.
14.Semerkant
Dünyaca ünlü Lübnanlı yazar Amin Maalouf’un 1988 yılında yayımlanan çarpıcı eseri Semerkant, okurlarıyla ilk buluşmasının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen “Çok Satanlar” listelerindeki önceliğini koruyor. Çok boyutlu ve etkileyici hikayesiyle yüreklere dokunan Semerkant’ın 11’inci ve 20’nci yüzyıllarda geçen olay örgüsü, “Tarihi Roman” kategorisine iki farklı zamandan göz kırpıyor.
Semerkant, birinci bölümünde büyük şair Ömer Hayyam’ın gezgin yaşamını ve sevgilisi Cihan ile arasında geçen büyük aşkı anlatıyor. Hayyam’ın bilim ve sanat yaşamı çerçevesinde şekillenen bu kısımda Maalouf, şairin zaman ötesi eserlerinin bulunduğu Rubaiyyat adlı kayıp eserinden yola çıkıyor. Romanın diğer önemli şahsiyetlerini ise Ortadoğu tarihine yön veren Hasan Sabbah ve Nizamülmülk oluşturuyor.
Hikayenin ikinci kısmında Rubaiyyat’ı bulmak için yollara düşen Benjamin Omar, romanın gerçek zamanlı karakteri olarak kendini okura gösteriyor. Maalouf’un Semerkant’ta yakaladığı başarı ise bu noktada ortaya çıkıyor. İki hikaye arasındaki keskin geçişe rağmen yazar, romanının sürükleyici anlatımından hiçbir kayıp vermeden okurlarını yepyeni bir “yolculuğa” davet ediyor.
Romanın son bölümünde el yazmasını bulma ve gün yüzüne çıkarma niyetiyle İran’a giden Benjamin, kendini hiç ummadığı bir maceranın tam ortasında buluyor. Burada 1912 tarihli İran Devrimi’nde önemli rol oynayan şahıslarla bir araya gelmesinin yanı sıra hayatının aşkını da buluyor. 1912, aynı zamanda Titanic gemisinin battığı yıl olması ile de romandaki en önemli dönüm noktasını oluşturuyor.
15.Simyacı
Simyacı, Santiago adındaki Endülüslü bir çobanın İspanya’dan başlayıp Mısır’da sona eren yolculuğunu konu ediniyor. Gördüğü bir rüya üzerine sahip olduğu her şeyi ardında bırakan Santiago’nun bu serüveni, onu düşlerine kavuşturduğu kadar hayatın hakikatine de ulaştırıyor. Simyacı’nın sayfalarını çevirdikçe siz de Santiago’yla birlikte kendi içinize doğru bir yolculuğa çıkacaksınız.
Gezgin olma isteğiyle çobanlık yapmaya başlayan Santiago, uzun bir müddet yalnızca koyunlarının onu götürdüğü yöne gidiyor. Böylelikle farklı yerler keşfeden Santiago, bir gün koyunlarıyla birlikte sığındığı eski bir kilisenin bahçesinde uyurken rüya görüyor. Mısır’a gittiğini ve orada bir hazine bulduğunu gördüğü bu rüyaya başta aldırış etmese de sonrasında yaşadığı ilginç olaylar, Santiago’yu bu gizemli yolculuğa ikna ediyor.
Afrika’ya adım atar atmaz seyahati için biriktirdiği tüm parayı kaybeden Santiago, çalışmak durumunda kalıyor. Bir yandan para kazanmak için çabalarken diğer yandan kendisini zorlu yolculuk şartlarına hazırlayan tecrübeler ediniyor. Tekrar yola koyulan ve çölleri aşan Santiago, bu çetin seyahatte hem savaşı hem de aşkı deneyimliyor. Yolun sonuna vardığında ise aradığı hazineye beklenmedik bir şekilde ulaşıyor.
16.Siddhartha
Yazarın 1910-14 yıllarında yaptığı Hindistan gezilerinin bir ürünü olan Siddhartha romanı, bölgedeki farklı dini inançları bir arada sunması bakımından eşsiz bir kaynak niteliği taşıyor. Ağırlıklı olarak Budizm ve Nirvana inancı üzerinde duran roman, olay örgüsü ve fikri zemini bakımından özünde dünyadaki yaygın inanç sistemlerini aynı potada buluşturuyor. Bu eseri okurken bir yandan başkahraman Siddhartha’nın sürükleyici yaşamına tanıklık edecek, diğer yandan ise din ve inançlara dair birleştirici fikirler edineceksiniz.
Hermann Hesse, Siddhartha karakterinin çıktığı yolculuklar üzerinden, Doğu inancına dair en merak edilen kavramlardan olan Nirvana’nın tanımını yapıyor. Tıpkı Buddha gibi gençlik çağlarında hayatın anlamını merak eden Siddhartha, yaşadığı bölgede hakim olan inancın bazı boşluklarını keşfediyor. Ve köy halkı onun babası gibi dini bütün bir Brahman olmasını beklerken, o aradığı hakikati bulabilmek için yaşadığı yerden ayrılmaya karar veriyor. Bu ayrılığın vesilesi ise köyü ziyaret eden Samanas adlı küçük bir dini cemiyet oluyor. Ancak Siddhartha’nın birlikte yola çıktığı Samanas grubu da bir süre sonra onun dini arayışını tatmin etmemeye başlıyor.
Bunun üzerine Siddhartha, bir süredir adını duyduğu Buddha’yı aramak için yeniden yola koyuluyor. Onu bulduğunda ise müritleri arasına katılarak Budizm inancının incelikleri öğreniyor. Fakat bir süre sonra bu durumdan da memnun kalmayarak arayışını sürdürüyor. Siddhartha, yolculuğu sırasında birden, bunca zaman takip ettiği yolun tersine yönelerek dünyevi yaşama adım atıyor. Uzun yıllar dünya zevklerine bağlı bir yaşam sürdükten sonra düşünceleri onu bir nehre yöneltiyor. Ve arayışına dair tüm ümitlerini kaybettiği anda, hakikatin izlerine burada rastlıyor.
17.İnsanın Yıldızının Parladığı Anlar
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar, insanlık tarihine yön vermiş belirleyici anlar üstüne kısa denemelerden oluşuyor. Stefan Zweig, çevrele-rindeki geçici koşulların dayattığı sınırları aşabilmiş Fatih Sultan Mehmed, Händel, Dostoyevski, Tolstoy, Lenin gibi "yaratıcı birey-ler"in o benzersiz "anlarını" anlatıyor. En iyisi, kendisinden dinleyelim:Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi, hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutmaktadırlar... Olayları anlatırken, gerçekleri değiştirmedim, kendi katkılarımla renklendirip zenginleştirmedim. Çünkü tarih, kusursuzluğa ulaştığı böylesine eşsiz anlarda, kendisine yardım için uzatılan ellere gereksinim duymaz
18.Momo
Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.
Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenler dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır.
Bir gün hayaletimsi topluluk “duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı planlar kurup insanların zamanını çalarlar. Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur.
Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın da yardımıyla koskoca duman adamlar ordusunun karşısında tek başına durur. Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek başına alt edebilecek midir?
Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo’yla Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satılmıştır.
“Michael Ende’nin romanları uzun yıllardır ‘kült kitaplar’ arasında.”
-Stuttgarter Zeitung -
“Momo, hem çocuklar hem de yetişkinler için bir masal niteliğinde.”
-Die Welt -
“Michael Ende’nin hayal gücü ve fantazyalarla dolu bu masal-romanı dünya çapında bir başarıya ulaştı ve klasikleşti.”
-Buch aktuell-
19.İnsan Neyle Yaşar
Rus edebiyatçı Tolstoy, İnsan Neyle Yaşar?’da yer alan hikâyeleriyle büyük bir yazar olmasının yanı sıra, topluma ayna tutarak filozof ve eğitimci kimliğini de öne çıkartır. Tolstoy’un bu eseri, her dönemde güncelliğini koruyan bir kaynaktır. Kitapta yer alan tüm hikâyeler insanın özündeki iyilik, açgözlülük, hırs ve her anlamda birleştirici bir güç olan sevgi kavramlarını ele alır. Öte yandan, genç veya yaşlı tüm okuyuculara, kendine bir adım dışarıdan bakabilme ve hayatın belki de en önemli sorularını sorabilme olanağı sunar. İnsanın içinde ne vardır? İnsana ne verilmemiştir? İnsan neyle yaşar?
20.Dönüşüm
Franz Kafka’nın gündemden düşmeyen sıra dışı öyküsü Dönüşüm, kısa sürede okunacak ince bir hacme sahip olmasının yanı sıra okurunu uzun soluklu bir düşünce dünyasına yönlendiriyor. Dönüşüm kitabının en çarpıcı cümlesi, okura daha ilk satırda kendini gösteriyor. Kafka, hikayesine verdiği adla okurda bir dönüşüm süreci beklentisi oluştursa da ters köşe yapıyor. Garip bir dönüşümden itibaren gerçekleşen olayları konu alan kitap, satırlarında herhangi bir açık göndermede bulunmaksızın, gerçeküstü bir gerçeklik benimsiyor.
Kitabın ana kahramanı olan Gregor Samsa, hikayede ailesini geçindirmekle yükümlü sıradan bir pazarlamacı olarak anlatılıyor. Ancak roman ve hikaye dünyasının bilindik tasvirlerinden ziyade Gregor, hayatından hiç şikayetçi olmadığı gibi ona tutunan bir tip olarak yansıtılıyor. Ve Gregor bir sabah, alışageldiği hayatın çok dışında bir gerçekliğe uyanıyor. Kendini kocaman bir böceğe dönüşmüş bulan Gregor, bunu fark ettiği ilk an büyük bir dehşete düşüyor.
Gregor, böcek olduğunun farkına varmasının üzerinden çok geçmeden günlük rutinini ve yerine getirmesi gereken sorumlulukları düşünmeye başlıyor. Böylelikle Kafka’nın bu akıl ve ironi dolu hikayesinde itaat duygusunun, göze çarpan ilk unsurlardan biri olduğu görülüyor. Bu noktada yazarın insan yaşamına ve düzene olan ince eleştirisi dikkat çekiyor.